Karl Popper, gençlik yıllarında sosyalist olmuş, fakat sonrasında bu fikrîyattan vazgeçmiştir.. Anılarında, bu olayı Marksizm'in nihaî hâkikâta ulaştığını iddia etmesini farkettiği vâkit ile başlatır. Sosyalizmin içinde olduğu dönemlerde
Marksistler, gerçekleşen her vâkâya "tam da olması gerektiği gibi, burjuvazi şöyle yapıp, kendi çıkarlarını kollama peşinde, hiyerarşiye örüldüler." zihniyetiyle açıklıyorlarmış ve her ne olursa olsun bütün olup bitenler durmadan onların teorisini doğruluyormuş. O vâkit, Karl Popper bu işte bir bit yeniği olup olmadığından şüphelenmeye başlamış, çünkü olan, biten her şeye yapılan ve mütemadiyen Marksistlerin haklılığını bir kez daha kanıtlayan düşünce ve felsefî yapı, Popper'a realist değil suni gelmeye başlamış. Bu yaklaşımı gerçeği ifade etmekten ziyade, bizim bu gün "komplo teorisi" dediğimiz türden, yoğun ön yargılarla dolu bir zihnin her olan biteni kafasındaki kurguya yorması olup olmadığını merak etmeye başlamış. Marksist düşüncenin nesnel kabullerini sorgulamaya ve etrafındakilere sormaya başlamış, bir süre sonra kimsenin yeterince bir şey bilmediğini, hemen hepsinin de birbirlerine güvendiklerini, "birileri biliyordur nasılsa, boşa mı toplandı bu kadar insan" mantığında olduklarını, yani bugünkü deyimle bir cemaat olduklarını farketmiş ve Sosyalizme inancı sarsılmış, buradan aldığı ilhamla teorisini kurmaya başlamış.
Marksistler de ki bitmez, tükenmez haklılık ve en basit olayları bile tarihsel-mega düzlemlerde değerlendirmeye kalkışma çabası hakikâten bir tür hastalıktır. Psikolojideki yansıtma ilkesini kullanarak, bana milliyetçi olduğum için "doktora görün" diye çığırtkanlık yapmaları da belki kendi hastalıklarıdır. "kurbağa göle atladı" desen, "çünkü ayrıydılar ve tarihsel diyalektik süreç çarpışmalarını gerektiriyordu" gibi cevâplar bile alabilirsiniz.
40 yıl önce, yazdığı bir anısında Popper bu yukarıda anlattıklarımı kendi üslubuyla anlatıyor, sonra, bu kaba rasyonalizminin tümevarımcı aşırılığından bahsediyor. Düşünüyorum, Popper'ın bunları beyân ettiği devirlerde henüz belki doğmuş bile olmayan veya saklambaç oynayan birileri sonradan marksist-leninist oldular ve ardından Sosyalizm geçerliliğini yitirince, çökünce hayâl kırıklığına uğradılar ve sonra da pöstmödeğn oldular. Mödeğnite'nin ve ğasyönalite'nin zararları üzerine konuşuyorlar. Tabii ki ezilenleri, ezenleri, araçları, amaçları en baştan bir daha tanımlamak gibi ufak değişikliklerle. Olsun, sonuçta Marx yine haklıydı, onlar ahlâken de, felsefî olarak da, her bakımdan yine doğru yerdeydiler.
Hasan Şendil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder